ritüel değişmedi. hazır eski bloğumu da bulmuşken bir şeyler karalamak da olmazdı.
sanki her şey çok yolunda gidiyormuş gibi, kendimi yapmam gereken en son şeyin, sarkastik bir kalp ağrısının içine attım bu en kritik dönemde.
yine kendimi kaptırıp, yine karşılığını tam anlamıyla alamadığım ve muhtemelen alamayacağım şeylerin içine.
neden hep çok sevince bir şeyler ters gitmek zorunda ki?
neden hep sevince karşılığını alamadığını hissetmenin o iğrenç hissini yaşamak zorunda kalıyorsun?
ki bu sefer gerçekten de benim için çok farklı ve "evet bu O" dediğim, ve daha önce hiç bunu demediğim bir kişi için.
sanırım hak ediyorum.
ya ben gerçekten bir ilişki nasıl yaşanır bilmiyorum, kendi kendimi yok yere yıpratıyorum, ya da onun hayallerindeki o kişi olmadığım için bunu yaşıyorum.
3,5 senelik ilişkisi, zamanında çok sevdiği, sevildiği. belki de yetemediğim noktalar onun bıraktıkları. en kötüsü de bu olsa gerek. sen safça ve çocukça seversin. hayaller kurarsın. ama gerçek vardır bir de. o tokatı atmak zorunda olan. acımaz ve atar. bakmaz ki senin üzüldüğüne, ağladığına. "oğlum hayat böyle değil hala öğrenemedin mi" der.
haklı.
haklı.
sanırım o'nu kaybedeceğim veya hali hazırda kaybettim bile. keşke aşk, aşık olmak, birinden etkilenmek gibi şeyler olmasaydı bende. işin en boktanı da pilotluk uzadıkça uzadı. geldi mi de hep en boktan zamanda gelir.
yeni keşfettiğim wiretree'nin falling şarkısından kapanışı yapayım:
who's gonna make you fall for the first time.
who's gonna brake your heart for the last time.
...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder